25/05/2007
YUMURTAYI PEK BİR SEVDİLER
Defne Gürsoy /Birgün
Cannes festivalinde resmi seçkinin yanı sıra, Uluslararası Eleştirmenler
Haftası ve Yönetmenlerin On Beşi adlı iki bölümde yüzlerce eser
gösterilmekte. Bu yıl Film Yönetmenleri Derneği'nce atanan Olivier Pere
yönetimindeki seçici ekip, dünyanın dört bir yanından ıooo'i aşkın film
izleyerek seçkilerini hazırlamışlar. Resmi bölümde Cinefondation Atölyesine
"Süt" filmiyle seçilen Semih Kaplanoğlu, 22 Mayıs'ta Yönetmenlerin On
Beşi'ne de "Yumurta" ile katıldı. Olivier Pere gösterim öncesi filmi
"günümüz sinemasında benzeri az bulunan cinsten bir şiirsel sinema örneği"
olarak niteledi.
"Yumurta-Süt-Bal"dan oluşan "Yusuf Üç-lemesi"nin ilk ayağı olan film,
doğduğu kasabaya annesinin cenazesini kaldırmaya gelen bir "kentli" oğlun
hikâyesi. Yusuf (çok başarılı Nejat İşler) anne evinde annesinin son
yıllarında can yoldaşı olmuş uzaktan akrabası genç Ayla (güzel ve yetenekli
Saadet Işıl Aksoy) ile karşılaşır. Kasabada herkes, ölen annenin
başarılarını överek yücelttiği Yusuf'a hayrandır, Ayla da sessizce bu akıma
kapılır. Kaplanoğlu bizleri adeta şef-kade görüntülediği Yusuf'un en
derinine indirmeyi başarıyor.
BAKIŞTAKİ ZERAFET VE SABIR
Semih Kaplanoğlu'nun sinemasını doğrusu buralarda tanıyanların sayısı
kısıtlıydı. Ancak filmin büyüsü, filmden övgüyle bahseden önemli gazete
eleştirmenleri dahil herkesi sardı. Ertesi günkü Liberation gazetesi
eleştirmeni Olivier Seguret, "Yumurta, Nuri Bilge Ceylan'ın öncülüğünü
yaptığı ve artık Türk stili diye adlandırabileceğimiz ekolün başarılı bir
parçası: Karelerin genişliği, manzaraya ağıt, yavaşlık ve duyarlık, zamana
bırakılan zaman... Kaplanoğlu'nun bakışındaki zarafet ve sabır, özenli,
tertemiz planlarını besliyor" diyor. Semih Kaplanoğlu'nun Le Monde ve
l'Humanite gazetelerinden aldığı benzer övgüler, yönetmenin yakın gelecekte
en azından Fransa'da dikkatle izleneceğini müjdeliyordu. Uluslararası Köyde
bu yıl çok yoğun bir etkinlik ve tanıtım çabasındaki Türkiye standında 22
Mayıs akşamı verilen kokteylin adı "Türkiye: Bir Festival" idi. Yüzlerce
davetlinin katıldığı gecenin başarısı ve zenginliği ertesi gün
festivalcilerin hâlâ di-lindeydi. Fatih Akın'ın resmi yarışma filmi "Auf der
Anderen Seite-Yaşamın Kıyısında"yı festivale katılan Türkler kadar Almanlar,
hatta tüm eleştirmenler heyecanla bekliyordu. "Yaşamın Kıyısında" Akın'ın
"Duvara Karşıyla başladığı Aşk-Ölüm-Şeytan adlı üçlemesinin ikinci ayağı,
yani Ölüm'ü işliyor. Filmde 6 ayrı karakter işleniyor. Sanatının doruğundaki
Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı Trabzonlu işçi emeklisi Ali ve üniversitede
Alman Edebiyatı profesörü oğlu Nejat'ın (Baki Davrak) yaşamları, Ali'nin
Yeter (çok başarılı Nursel Köse) adlı bir hayat kadınıyla tanışması ve
birlikte yaşamaya başlamasıyla alt üst oluyor.
Yeter uzun zamandır haber alamadığı kızı Ayten'in (Nurgül Yeşilçay)
hasretiyle yaşarken, Akın bir eylem sonrası ülkeden kaçarak Almanya'ya giden
Kürt militan Ayten'in yaşamına davet ediyor bizi. Yönetmen, Ayten'in burada
tanıştığı Lotte ile ilişkisi, Lot-te'nin annesi (olağanüstü Hanna Schygulla)
ile çatışmaları, sımrdışı edilen Ayten'in peşinden önce Lotte'nin, ardından
da annesinin gidişiyle çok karmaşık bir hikâye kuruyor. Fatih Akın'ın
sineması ve üslu-bundaki ustalık artık kendini kanıtlamış seviyede. Ne var
ki, "Yaşamın Kıyısında" ile tek bir filmle birçok şey söylemek isterken,
ayrıntıda boğuluyor ve 6 karakterin hiçbirinin yeterince derinine inemiyor.
Belki de Almanya kadar iyi tanımadığı Türkiye'nin karmaşık yapısına
yeterince hâkim olmadığı için, yer yer slogan ve klişelerin tuzağına
düşüyor. Ve 23 Mayıs sabahı filmi izleyen 3000 gazeteci ve eleştirmeni ne
yazık ki hayal kırıklığına uğratıyordu.
|