News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


23/05/2007
BU KADAR İYİ BİR FİLM NEDEN ANA YARIŞMADA DEĞİL
Rüdiger Suchslandi /Artechock

Türk sinemasının en iyi örneklerinden birisini bu yılki Cannes Film Festivali'nde "Yönetmenlerin 15 Günü" bölümünde izlemek mümkündü; Semih Kaplanoğlu'nun üçüncü uzun metraj filmi "Yumurta". Kaplanoğlu'nun bir önceki filmi "Meleğin Düşüşü" de Berlin Film Festivali'nde gösterilmişti. "Yumurta"nın Cannes'da bu bölüme kabul edilmesi hem yönetmen, hem de seçki açısından sevindirici ama insan bu kadar iyi bir filmin neden ana yarışmada yer almadığını kendisine sormadan edemiyor. Günümüz Türk sinemasının en çok tanınan yönetmeni Nuri Bilge Ceylan olabilir, ancak kanımca "Yumurta" Ceylan'ın geçen yıl Cannes'da yarışan filmi "İklimler"i geçtiği gibi, Kaplanoğlu zamandaş bu iki yönetmenden daha ilginç ve daha dikkate değer olanı. "Yumurta" kronolojik olarak son halkası olduğu üçlemenin ilk filmi. Üçlemedeki diğer filmler "Süt" ve "Bal" adını taşıyacaklar ve "Yumurta"nın başkahramanı Yusuf'u 18 yaşında bir delikanlı ve bir çocuk olarak karşımıza getirecekler. Yusuf "Yumurta"da hayallerini tam olarak gerçekleştirememiş, artık pek genç sayılamayacak şehirli bir entelektüel. Bir kitabevinin sahibi ve yakın zamanda bir şiir kitabı yayımlanmış. Annesinin ölümü ertesindeyse birkaç günlüğüne memleketine, taşraya geri dönüyor. Ceylan veya Zeki Demirkubuz'un filmlerinden tanıdık olduğumuz, son dönem Türk sinemasının bildik motifleri burada da varlar. Fakat olay örgüsü ağlamaklı olmaktan uzak, soğukkanlı, ilerici, hatta yer yer ironik bir şekilde gelişiyor. Yusuf bu kısa ziyareti esnasında ikinci göbekten kuzeni Ayla ile tanışıyor. Memleketini terk etmek ve üniversiteye gitmek Ayla'nın en büyük hayali. Yusuf ve Ayla bu birkaç günü beraber geçiriyor, komşu bir köye gidiyor, bazı akrabalarını ziyaret ediyorlar. Sonundaysa bir çift oluyorlar. "Yumurta" seyirciyi çabucak şiirsel bir atmosfere çekiyor. Kaplanoğlu nadiren başarılan bir şeyin ustalıkla üstesinden geliyor, ufak imaların yardımıyla, resimler aracılığıyla her şeyi anlatıyor. Esasen daha ilk karşılaşmalarında Yusuf ve Ayla'nın birbirleri için uygun olduklarını hissediyoruz, ancak finale kadar iki karakter arasındaki ilişki belirsiz kalıyor, ki Ayla'nın Yusuf'a kümesten bir yumurta getirdiği son sahnenin de yoruma açık olduğu söylemek gerek. Film boyunca müthiş bir görüntü yönetimi çalışması son derece uyum içerisinde resimler yakalıyor, zamanın akışını unutup sonsuzluğa odaklanmamızı sağlıyor. Evet, "Yumurta" bir bakıma bir "doğaya dönüş" filmi, ancak baştan sona belirli bir muğlaklığı koruyan, asla özenti veya kaderci durmayan cinsinden. Film bu özellikleriyle André Téchiné'yi veya Jean Renoir'ı hatırlatıyor. Hatta kimi sahnelerde Renoir'ın "Nehir"ine gönderme yapıldığını düşünmek bile mümkün. Resimlere methiye düzmeyi tercih ediyorsanız şöyle de diyebiliriz, eğer Ceylan Türk sinemasının Angelopoulos'u ise, Kaplanoğlu da Renoir'ı.
>>>

Copyright Kaplan Film Production © 2009