Ali Koca - Zaman Gazetesi- 03/01/2009
Niyetim, iç aydınlığımızı çoğaltmak
Semih Kaplanoğlu, Şehnaz Tango dizisiyle başladığı yönetmenlik yolculuğuna
Türk sinemasının kalburüstü yönetmenlerinden biri olarak devam ediyor.
Dün gösterime giren Süt, onun dördüncü, Yusuf üçlemesinin ikinci filmi.
Süt, taşradaki bir gencin ergenlikten yetişkinliğe geçerken yaşadığı sancıların
ve ruh hâlinin yanı sıra yaşadığımız hızlı modernleşme sürecinde taşranın geçirdiği
değişimi de yansıtıyor. Kaplanoğlu'nun dediği gibi, Yusuf'un durumu,
Türkiye'nin durumuna benziyor. Bol ödüllü Yumurta'yı izleyenler, yoldaki
işaretleri takip ederek Süt'ün anlam dünyasına daha kolay girecektir.
Hâlâ izle(ye)memişler için şunu söyleyelim; yönetmen dizi mantığıyla
hareket etmiyor. Filmleri ayrı ayrı, kendi bütünlüğü içinde izlemek de mümkün.
Her filminde daha da sadeleşip içimizdeki yılanları çıkaran Semih Kaplanoğlu'yla
Yusuf üçlemesinin yeni filmi Süt'ü ve sinemasını konuştuk.
İlk iki filminizden sonra Yusuf üçlemesiyle taşraya yönelmenizin
sebebi neydi?
Süt'teki Yusuf'u anlatan Aydınlık Gün adlı bir senaryo yazmıştım.
Daha sonra karakterin geçmişi ve geleceği üzerine kafa yorunca
üçlemeye karar verdik. Dolayısıyla da karakterin yaşadığı taşraya yöneldik.
Türkiye'de ve özellikle taşradaki yoğun değişim de hikâyeyi genişletti.
Benim anlam dünyamdaki aidiyet, evden ayrılma-eve dönme, zaman algısı
gibi kavramlar da hikâyeye girdi.
Süt'te Yusuf'un gençliğine gidiyoruz. Yumurta'yı izlemeyenler
Yusuf'un dünyasına girebilecek mi?
Filmler birbirinden bağımsız okunmaya müsait yapıldı. 'Onu kaçırdım,
bunu nasıl yakalarım' durumu yok.
Süt'ün ilk sahnesi, bütün katmanları ve imge dünyasıyla filmin
tümünü içinde barındırıyor diyebilir miyiz?
Evet. O sahnedeki, sütün sağaltıcı etkisi ve imgesellik, filmin genelinde de var.
Sütle yılanı çıkarma yöntemi filmin çekildiği yerde zaten yapılan bir şey.
Biz sahneyi çekerken oradaki köylüler hiç yadırgamadı, çünkü kendileri de
yapıyordu. Onlar anlattı, beraber uyguladık. Var olan bir olayla filmin anlam
dünyasındaki imgelerin örtüştüğü bir sahneydi.
Süt'ü, Yumurta'daki Yusuf'un gözünden, geçmişindeki kırılma
anlarına bir bakış olarak mı izliyoruz?
Bütün üçleme, bir hatırlama aslında. Bu hatırlayışlar, muhasebe olarak değil
de geçmişe olduğu gibi bakmak şeklinde. Hesaplaşma Yumurta'da vardı. Süt öyle değil, sebep-sonuç ilişkisine yaslanmadık.
Madenci arkadaşındaki teslimiyet Yusuf'ta yok. Filmin sonunda
kameranın odaklandığı ışığı buna yorabilir miyiz?
Öyle de yorumlayabiliriz. İçindeki aydınlık ona doğru yolu gösterecek.
O ışığı süt gibi de düşünebilirsiniz. Sütün sağaltıcı etkisini bize yöneltiyor.
Yusuf'un hayatındaki kırılma anlarında, Yumurta'da köpek, Süt'te de
balık çıkıyor karşısına...
Yumurta'da köpeği, Yusuf'un nefsiyle hesaplaşması gibi kurguladım. O
hesaplaşmadan sonra bir rahatlama ve eve dönme var. Süt'teki balık ise
onu kötülükten uzaklaştırıyor. Balığın bir anda ortaya çıkışı ve Yusuf'un ona
kayıtsız kalamaması... Bunlar kozmik olanın, İlahi olanın devreye girmesi gibi. Filmdeki imgeler Yusuf'un ruhundaki gel-gitleri yansıtıyor sanki.
Yusuf, nasıl bir ruh hali içinde?
Derin bir yalnızlık yaşıyor. Benim gençliğimde şiir belli alanda okunan bir şeydi.
Şimdi öyle değil. Taşradaki gençler, bu konuları konuşacak muhatap bulamıyor.
Türkiye'nin modernleşme süreciyle birlikte insanların hak arayışları, kendilerini
ifade etme süreci de yaşanıyor. Türkiye'nin durumu Yusuf'un durumu gibi.
Arada kalmış, ne yapacağını bilemiyor, ileriye de gidemiyor, geriden de kopamıyor.
Yusuf'un hikâyesi nasıl bağlanacak? Bal'la birlikte bütünü görecek miyiz?
Bal'da Yusuf'un 6-7 yaşına gideceğiz. Okuma yazma öğreniyor, babası var.
Karakterinin nasıl oluştuğunu göreceğiz. Bir yandan da çocukluğun masumiyeti,
doğayla ilişkisi var. Senaryo üzerinde çalışıyoruz. Yumurta'daki kuyu imgesi
gibi, baba ile ilişkisi, rüyalar vs. olacak. Bal, hem Yumurta'ya hem Süt'e gidip
gelecek.
Tülin Özen ve Saadet Işıl Aksoy'un yüzlerini bu filmde de görüyoruz.
Bal'da da olacak mı böyle şeyler?
Yumurta'daki Ayla, üniversiteye hazırlanıyordu. Süt'te Yusuf'un kitapçıda
karşılaştığı kız, Ayla da olabilir. Ben o şekilde düşündüm Saadet'i oraya koyarken.
Tülin de iki filmin başlarında görünüyor. Büyük ihtimalle Bal'da da olacak,
belki de başrolde. Tülin, Süt'te asistanlığımı yaptı. Geçenlerde Saadet aradı,
'Ben de asistanlık yapmak istiyorum' dedi.
Üçlemeden sonra Semih Kaplanoğlu sineması ne yönde ilerleyecek?
Medeniyet düşüncemizle ilgili daha fazla çalışma yapmak istiyorum.
Mesela Süleymaniye'nin sadeliği, ama aynı zamanda yüceliği, içinde ve
dışında farklı hisler uyandırması, eski olmasına rağmen hâlâ modern durması... Sinema yaparken geleneksel sanatlarımızdan örnek alabileceğimiz en güçlü
alan mimarimiz.
Filmlerinizi hangi niyetle yapıyorsunuz?
Hiçbir zaman sanat filmi ya da gişe filmi yapayım diye yola çıkmadım.
Niyetim, insanların kalbinde hayata ve kendilerine dair güzellikler bulması;
cemal yanımızı daha fazla ortaya çıkaracak, iç aydınlığımızı çoğaltacak birtakım
yollar açmak.
Sinemada yetenekli bir kuşak var Türk sinemasının gidiş yönünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genç ve yetenekli bir kuşak var. Derviş Zaim'in açtığı geleneksel sanatla
sinemayı buluşturma gibi yeni yollar var. Genç yönetmenlerin toplumsal
bakış açılarında netleşmeler var.
Bu açıdan bakıldığında son yıllarda sinemamızda bir hesaplaşma mı var?
Sadece sinemada değil, her alanda var. Bugün Filistin'de olan şeyle de
hesaplaşmamız gerekiyor. Bir yandan vicdanı körelten, bir yandan da "n'oluyoruz" dedirtecek şeylerin aynı anda yaşandığı bir zamandayız. Her şey önümüzde oluyor, bir şey yapmamak nasıl olabilir...
|