News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Uluslararası Satış
Press
Photographs
Vizyon
Awards

SÜT /BASINDAN


Alin Taşçıyan - Star Gazetesi 04.01.2009

Sütten kesilmeye dair

Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf Üçlemesi'nin ikinci filmi "Süt" sinemalarımızda gösterime girdi. Yoğun simgelerle örülü bu lirik film sinemaseverler için define sandığı yerine geçecek.

Henüz sütten kesilememiş bir delikanlının geçirdiği sancılı sürecin öyküsünü anlatıyor "Süt". Liseyi bitirmiş, yaşadığı Ege kasabasında ne bir iş bulabilmiş ne de üniversiteye devam edebilmiş Yusuf (Melih Selçuk), şair olma hayali kurar. Annesinin (Başak Köklükaya) ürettiği sütün ve süt ürünlerinin satışıyla yaşamını sürdürür. Annesinden bağımsızlaşabilmesi için geçimini kendi kazanmalıdır… Hatta toplumsal beklentiye göre artık işin ağırlığını annesinin üzerinden almalıdır. Yusuf bir iş, bir statü sahibi olmalı üstelik bir erkek olarak karşı cinsle artık ilişki kurmalıdır. Mecazi anlamda hala annesinin memesine yapışmış bir oğlan çocuğudur. Güvenli, sıcak, rahat, temiz ana kucağından kalkması gerekir.

Taşra sıkıntısını, yeni yetmelik sancısını, gelecek kaygısını ta derinden duyumsatan "Süt" Yusuf'un yetişkin olarak yaşamına başladığı bir dönüm noktasını ele alır. Bir dergide şiirinin yayınlanması üzerine umutlanan Yusuf, evlere süt satmaya başlar. İlk satışları bereketli olur. Askerlik muayenesi için gittiği İzmir'de güzel bir kızla (Saadet Işıl Aksoy) tanışır… Ancak erkek olma durumunun askerlikle de sınandığı geleneksel toplumda muayene sonucu da Yusuf için küçük düşürücü olur. Hele annesinin yeniden evliliği düşünmesi Yusuf'un huzursuzluğunu hepten arttırır.

Babasının yokluğunda kendine rol modeli arayan Yusuf öğretmeniyle (Rıza Akın) bira içerken kendini yetişkin erkeklerin dünyasına ait hissetmeye çalışır. Ama öğretmeni yenik, bitik, bezgin bir adamdır; Yusuf'un bir dergide şiirini yayınlatmış olması bile onu imrendirir. Bira parasını Yusuf'a ödetecek kadar acze düşmüştür. Ağabey diye hitap ettiği, kendisinden yaşça büyük arkadaşı aile kurmuş, şiir yazmaya devam etmekle birlikte madende çalışmak zorunda kalmıştır. Yusuf'un gözü onun çamurlu çizmelerine takılır…

Üvey baba adayı (Şerif Erol) ise Yusuf'un rakibi olur. O annesinin küçük, süt beyazına boyanmış evinde yaşar, üvey baba yeni dikilen yüksek apartmanlardan daire alır. Bir erkeğin sahip olması gereken üç önemli şeye yani at, avrat, pusata sahiptir. Yusuf, annesinin bütün yakınmalarına rağmen pazara mal taşıdıkları bisikletin lastiğini yaptırmaz, üvey babanın otomobili vardır. Yusuf henüz bir kızın elini tutmamıştır, söz verdiği gibi her gün süt götürmediği için müşterisi olan kadınlardan azar işitir: üvey baba annesinin gönlünü çelmiştir. Üvey baba elinde tüfeğiyle ava çıkarken Yusuf'un silah olarak iki elinden başka hiçbir şeyi yoktur…

Görünenin ötesini gösteriyor

Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum
Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeğe
Sezai Karakoç "Kara Yılan"

Fazladan tek bir sözün sarf edilmediği, meramını imgelerle anlatan, imgelerin gücünü sonuna dek kullanıp görünenin ötesini de simgeler aracılığıyla gösteren bir film "Süt". Sinemaseverler için bir anlambilim define sandığı adeta. Basit bir toplumsal gerçeklikten varoluşun fizikötesine geçiyor.

Bu özellikleriyle "Süt" İkinci Yeni ile dini inancı harmanlayan, annelerin, çocukların, sütün, yılanların, meleklerin eksik olmadığı Sezai Karakoç şiirine uzaktan akraba sayılabilir. Semih Kaplanoğlu, Batı'nın da Doğu'nun da kültür birikiminden eş derecede yararlanabilen, mitolojiden de tasavvuftan da nasibini almış, şiiri ve resmi sinemada buluşturabilen bir sanatçı. Bir şairin yaşamını yetişkinliğinden çocukluğuna doğru anlattığı "Yumurta", "Süt", "Bal" filmlerinden oluşan Yusuf Üçlemesi Karakoç'un Köpük'ten şiirindeki "Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun" dizesini akla getiriyor. Aynı şiirdeki "Bir kadını al onu yont yont anne olsun" dizesini de…

Filmin en merak uyandırıcı yanı ise süt ve yılan ilişkisi. Hemen her kültürde ya tıp ve sağaltımı ya da kötülüğü, hatta Eski Ahit'e bakılırsa Havva'ya yasak meyveyi veren Şeytan'ın ta kendisini simgeleyen yılan kimi zaman bir tanrı kimi zaman kılavuz sayılır. Hangisi olursa olsun mutlaka yaşam ve ölüm bağlantısını kurar, kuyruğunu yutup Uroburo'nun (yaşam sarmalı) ta kendisi olur. Yılan ile düşkün olduğu süt (saflık, temizlik, arılık simgesi) arasındaki ilişki bu filmi belleklerden silinmez hale getiriyor.

Yılanın süte gelmesi ve her evin bir yılanının bulunması Anadolu'da çok yaygın inanışlar. Antik Yunan metinlerinden modern tıbba, Antik Mezopotamya'dan Dersim dedelerine, Mevlana'nın Mesnevi'sinden Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'üne, Hint felsefesinden Aztek ve Maya mitlerine dek yılanın belirgin anlamları var. "Süt" filminin çarpıcı açılış sekansındaki gibi ağızdan yılan çıkması ise tam tersi biçimlerde de olsa Mevlana'nın Mesnevi'sinde ve Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'ünde anlatılan ağza kaçan yılan öykülerini de getiriyor akla.

Filmde Yusuf, annesi ve evde bulunan bir yılan üçgeni de kuruluyor. Semih Kaplanoğlu, olması çok muhtemel bir durumdan insan ruhunun zaaflarını ve karanlığını öylesine deşen bir çıkarsama yapıyor ki eski destanları aratmayacak bir anlatım yetkinliğiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Türk sinemasının en iyi örneklerinin bazılarının da, Metin Erksan'ın Fakir Baykurt uyarlaması "Yılanların Öcü"nün ve Yılmaz Güney'in "Umut"unun da yılan simgesinden nasıl yararlandıklarını anımsıyoruz.

Semih Kaplanoğlu, fonda değişmekte olan bir çevreyi de betimliyor. Gelenekle modernleşme arasında sıkışmış Türkiye manzarasından bir kesit sunuyor bize. Kentleşmenin ve endüstrileşmenin insan ve üretim ilişkilerini etkileyip taşra sükunetini bozduğunu, yeterli maddi güce sahip olmayana hayat hakkı tanımayan, memurun şairden rahat yaşadığı bir sistemin egemen olduğunu hissettiriyor. İşsizlikten de dem vuruyor, eğitim sisteminin yanlışlığından da…

"Süt"ün fazlasıyla biçimci olduğu yadsınamaz, ama bu biçimcilik senaryoya hizmet ediyor. Uzun planlarla, sabit kamerayla çoğu izleyicinin (ve sinemacının ve eleştirmenin) sabrını zorluyor Semih Kaplanoğlu. Sanki özellikle espas veriyor filme. Zaman zaman zihinlerimizi bekleme odasına alıyor Yusuf'un duraksama anlarını, kararsızlığını duyumsatmak ister gibi. Belki de bu durağanlık hiçliği anlatıyor. Şiirde bir dörtlükten diğerine geçer gibi, freskte bir figür grubuyla diğeri arasındaki boşluk gibi, müzikte es verir gibi...

"Süt"ün ve Semih Kaplanoğlu sinemasının en leziz tarafı da bu. Tek bir yanıt yok sorulan sorulara, tek bir okuma biçimi yok, çeşitlilik ve hayalgücümüze geniş yer var!


Copyright Kaplan Film Production © 2009