05/2008
YUMURTA
A.M / CHORONİC'ART
Yumurta klasik senaryosuyla, annesinin ölümü sebebiyle ülkesine dönen Yusuf'un hikayesini anlatıyor. Doğmuş olduğu ülkenin nostaljisi, muhteşem bir manzaranın melankolik bir kişi üzerindeki etkisi, bazı anlarda Ceylan'ın filmlerini hatırlatıyor. Ama bu kardeşliği de geçersek, Kaplanoğlu birkaç şaşırtıcı ve bulanık sahnenin etrafından geçerek muhteşeme yakın bir bölgeye geçiyor. İklim şartları tarafından üzerinde çalışılmış görüntünün güzelliği ( soğuk sisler, nemli otlar ve batan güneş ) ve ara renkteki kromvari yankılar dekoru kuruyor. Sonra hikayenin açıklamaya bile çalışmadığı ve esrarengizlikte kalan birkaç görüntü çıkıyor: ilk planda bir yaşlı kadın bir tarlayı geçiyor, kameraya bakıyor, bir genç kadın kahramanın dükkanında beliriveriyor ve sanki onu büyülüyor. En şaşırtıcısı hiç kuşkusuz düşle korku arasında, büyük bir köpekle geceki buluşma. Boş ve süzülen bir şekilde, Yusuf'un, her an herşeyin olabileceği bu mesametli alanda, hep sürdürdüğü sersemlemiş bir düşçü bakışı var. Bir Rus tropik havası, Yumurta'nın nerdeyse mistik, hayalgücünü besliyor ( Dostoevsky ile Tarkovsky arasında ). Sahne işaretlerden oluşan ve kararmalarla ayrılan öykü kendi mantığını yaratmayı başarıyor. Yine de bu güzel sahneler arasında zaman biraz fazla uzuyor ve öykü rahatsız edebilecek bir sabit seyir arasında siliniyor.
|