12/2007
Kaplanoğlu bir üçlemeyle gündemde
Lalehan Uysal – On Air dergisi
"Herkes Kendi Evinde"den sonra "Meleğin Düşüşü"nü çeken Semih Kaplanoğlu bir üçlemeyle gündemde
Yönetmen, yazar, yapımcı Semlh Kaplanoğlu "Yumurta"adını taşıyan filmiyle Bangkok Dünya Film Festivali'nde "En Iyi Yönetmen" ödülünü aldı. Aynı zamanda Ispanya'nın güneyindeki Seviıla kentinde düzenlenen Avrupa Film Festivali'nde Sevilla Üniversitesi Iletişim Fakültesi öğrencilerinden oluşan bir jüri tarafından verilen Eurimages Ödülü'ne de "Yumurta" filmi layık görüldü. Katıldığı her uluslararası yarışmadan ödül alan "Yumurta",14. Valdivia Uluslararası Film Festivali'nde "En iyi Yönetmen" ödülünü Semih Kaplanoğlu'na kazandırdı. Semih Kaplanoğlu'nun vazgeçemediği ekibi de ödüllü ... Filmlerinde birlikte çalıştığı sanat yönetmeni Naz Eray'da "En iyi Sanat Yönetmeni" ve "En iyi Kostüm" ve Özgür Eken ise "En iyi Görüntü Yönetmeni" ödüllerine sahip ...
Dünya prömiyeri bu yıl Cannes Film FestivaIi'nde yapılan "Yumurta" dış basında da övgüyle karşılandı. 44. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin "En iyi Film"i seçilen "Yumurta"nın galasına gelen Semih Kaplanoğlu, kapanış gecesi ödülünü almaya gelemedi. Çünkü aynı tarihlerde ekibiyle Tire'de "Süt"ü çekiyordu.
"Filmlerimde ağırlığı hikayeden, yani senaryodan yana kullanmadığımı belirtmek isterim. Sinemanın hammaddesinin zaman olduğuna inanıyorum. Yalın, konuşmayan görsel ve işitsel ayrıntılarla biçimlendirilmiş ve her soLukta geçmekte olan zamanı hatırlatmaya çalışan bir ifade yolu benimki" diyen Semih Kaplanoğlu ile sondan başa doğru gidecek ve birbirini bütünleyecek hikayesinin ilkini çektiği Tire'de, "Süt" filminin setine misafir olup ödüllü filmi "Yumurta"yı birlikte izledik. Yağmur, rüzgar ve gökkuşağı geçen kasabasında, fikirden ürüne giden yolda yaratım sürecini konuştuk.
SEMiH KAPLANOGLU: "FiLM YAPMAK BENiM İÇiN TAMAMEN METAFiZiK VE FELSEFi BiR EYLEMDiR"
"Anadolu taşrası hakkında yazmaya koyuldum ve yazdığım küçük hikayeler bir üçleme doğurdu. Adları sırasıyla 'Bal', 'Süt' ve 'Yumurta' olan üç uzun metrajlı film projesinden oluşan üçlemenin çekimlerine son hikaye olan 'Yumurta' ile başladım."
Fikir nereden geliyor, nereye gidiyor?
Duygunun izini sürüyorum aslında ve o duygunun görselleşmesi, görüntü haline
gelmesi üzerine düşünüyorum önce. Karakterlerle birlikte senaryo geliyor.
Bundan sonra adımlar sırasıyla neler?
Sıra net. Önce duygu, sonra canlanan karakterler, onların yaşadığı mekan ve yoğun olarak o karakterlerin içine sokacağım materyaller, dönem, yani zaman. Çünkü giderek sinemanın görüntüden çok zamanla ilgili olduğunu düşünmeye başladım. Müzik gibi... Müziğin de zamanla ilgili olduğunu düşünüyorum. Müziğin de sinemanın da ölçü birimi bana göre zaman. Algımızı ve duygumuzu da değiştiren zaman ... Baktığım ne varsa zamanın penceresinden bakıyorum.
Ürüne dönüşmeden gelen ilk duyguyu hangi aşamada kimlerle, nasıl paylaşırsınız?
Kendime saklıyorum önce. Paylaşılmaması, müdahale edilmemesi gereken bir süreç geçirmeli duygu…
Bütün üretimlerinizde vazgeçilmez olan insanlar var mı?
Evet, insan takıntım var. Atmosferi, rengi, dokuyu ayrıntıları oluştururken vazgeçemeyeceğim
üç insan; Leyla ipekçi, Naz Erayda, Orçun Köksal'dır. Duyguyu ilk konuştuğum insan
Leyla'dır. Sonra Orçunn ve duygumun görselleşmesini, bedenleşmesini birlikte düşündüğüm
sanat yönetmeni Naz Erayda olmazsa olmaz insanlardır.
Sinemanızda Semih Kaplanoğlu dediğimiz özeller nedir?
Işığın yapay hale gelmemesi, oyuncu konusunda ve anlatım konusunda minimal olmak,
müzik kullanmamak benim sinemamın özellikleri olduğunu düşünüyorum.
Görüntünün, oyunculuğun, anlatımının yetersizliği halinde dolgu maddesi olduğunu
düşünüyorum.
Üretimde hangi aşama sizin için sürecin kalbi durumunda?
Çekim aşaması bence kalbi. Çünkü sinemamda senaryo diye düşündüğüm şey sadece
benim çıkış noktam. Hikaye anlatan bir sinema yapmıyorum, durum sineması diyebiliriz.
Metafizik bir sinema. Görünenden, çerçeveden çıkmayı hedefliyorum. Atarak ve
azaltarak görünmeyeni hissettirmek istiyorum. Seyredeni çerçevenin dışındaki duruma
itmeye, yöneltmeye çalışıyorum. Bu da senaryo ile yazı ve sözle anlatılacak şey değil.
Bu yüzden çekim aşaması, sinemamın kalbi. .. Oyuncularla çekim aşamasında
yaşanan süreç, kurgu ve miksaj da önemli. Montajlarken yeniden yazıyorum ve filmimi
bir kez daha baştan çekiyorum.
Sinemanızda en doğal şey nedir?
Akışa bırakmak ... insanlarda, hayvanlar da, ışık da bizim isteğimiz dışında hayatlarını
sürdürüyor. Benim arzum da, sinema yaparken ahengi bozmamak.
Durduğunuz oluyor mu?
Olmazsa zorlamam. Zamana ihtiyaç duyduğumda dururum. Esnek olmak gerekiyor.
Fikir ürüne dönüştüğünde, yaratım tüm aşamalarıyla bittiğinde, yaptığınız sizden
çıktığında, herkesle ilk paylaşma anında neler hissedersiniz? Endişe, kaygı yaşar
mısınız?
Miksaj biter, ilk kopya çıkar ve seyrettiğim anda ürettiğim benden Çıkar. Bütün bunlardan
çok önce yeni bir duygunun peşinde yola çıktığımı söyleyebilirim.
"Yusuf Üçlemesi, bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan
arkeolojik bir kazı çalışması olacak. Ne de olsa hepimizin annesi var ve her şey belki de
onunla geçirdiğimiz ve artık geçiremeyeceğimiz zamanlarda saklı" diyen Semih
Kaplanoğlu'nun "Yumurta" filminde anne rolünü kendi annesi oynuyor.
|