News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


05/12/2007
'YUMURTA'YLA KENDİ TAŞRAMIZA BAKMAK
Sevin Okyay /Radikal Gazetesi

Semih Kaplanoğlu'nun 'Yumurta'sı, tıpkı Fatih Akın'ın filmi 'Yaşamın Kıyısında' gibi, 60. Cannes Film Festivali'nin ardından Antalya'da da başarılı oldu, hatta daha başarılı oldu. Cannes'da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen 'Yumurta', Antalya'da En İyi Film de dahil, altı ödül aldı.

'Yumurta' bir üçlemenin ilk ve kronolojik olarak son filmi. Kaplanoğlu'nun üzerinde çalışmaya başladığı ve proje aşamasında festivallere sunulan 'Bal', Cannes'ın Atelier bölümüne katılan ve şu anda Tire'de çekimleri yapılan 'Süt' ve çok ödüllü, gönülde izler bırakan 'Yumurta', küçük bir çocuğun, babasının ölümüyle birlikte annesiyle bir sırrı paylaşmasını anlatacak. 'Süt' o çocuğun genç yaşta annesini ve o âna kadar yaşadığı yeri terk etmesi üzerine. 'Yumurta' ise, annenin ölümünün ardından kasabaya dönüşü naklediyor.

Kaplanoğlu, Yusuf Üçlemesi'nde bir karakterin farklı dönemlerini anlatmayı tasarlamış: Bir çocuğun büyümeye çalışmasının hikâyesi, bir anne-oğul ilişkisinin hikâyesi. Bir de, zamanla mekân etkileşiminin. Yusuf Köksal, ilk kitabıyla ödül almış bir şair. Ama en başta kendisini tatmin edememiş. Sahaf dükkânı da pek parlak durumda görünmüyor. Yusuf, doğduğu yerden uzakta yaşayan bir insan. Genç yaşta Tire'den ayrılmış, büyük şehre gitmiş. Ne var ki, kendini oraya da ait hissetmiyor. Ama annesi için Tire'ye dönünce kendini Tire'ye de ait hissetmiyor. Aradaki zamanı kaçırmış, yaşamış olduklarından çok uzak kalmış. Sadece mekânla değil, zamanla da sorunu var.

Evde de bir kız var: Uzak bir akraba, Rahmi dayısının torunu Ayla. Yusuf elinde olsa ertesi gün Tire'yi bırakacak. Çünkü eski sevgilisi Gül ona vaktiyle "Ben Tire'den başka yerde yaşayamam," dediğini söylese de, Yusuf'un bu konuda hatırladıkları onun hatırladıklarıyla taban tabana zıt. "Öyle mi derdim?" diyor. "Ben burdan nefret ederdim, Gül." Zaten arkadaşlarından da kala kala iki kişi kalmış, diğerleri kasabayı terk etmiş. Onların hayatı da durağan bir şekilde devam ediyor, kasabanın baskısını hayatlarının her ânında hissediyorlar. Gül evlenip ayrılmış, sonra geri dönmüş ama, birbirlerine yabancılar. Yusuf, annesinin vasiyetini yerine getirmek için istemeye istemeye biraz daha kalıyor. Beş yıldır annesiyle yaşayan Ayla, onun bir adağı olduğunu söylüyor. Başka bir kasabaya gidecekler, bir koç kurban edecekler. Bu arada Yusuf annesinin onun haberi olmadan, ona vekâleten hayli kadirşinaslık ettiğini de öğreniyor. Ayla'ya bir armağan verip onun yolladığını söylemiş. Kitaplarını, 'Yusuf yolladı' diye arkadaşlarına dağıtmış.

Semih Kaplanoğlu 'Herkes Kendi Evinde'de olduğu gibi, 'Yumurta'da da dönüş temasını işlemiş. Bir yeri, bir hayatı, bir zamanı bırakmak, bağları koparmak... Dönüşte kendini Tire'ye de ait hissetmiyor gerçi, kaçırdıklarının ağırlığı omuzlarına yükleniyor ama, çok geçmeden geride bıraktığı hayatı yeniden yaşamaya başlıyor. Yumurta aramaya gönderilen çocuk, ona küçüklüğünü hatırlatıyor. Yusuf'un gelişi şerefine Ayla'nın bir değil de iki litre süt aldığı sütçü, üçlemenin ikinci filmine selam yolluyor. Kendini içine düşmüş gördüğü, aslında Ayla'ya âşık elektrikçi çocuğun babasıyla birlikte yapımında çalıştığı, eski günlerde Gül için yazdığı 'Kuyu' şiirine de esin kaynağı olan kuyu da var.

'Yumurta', durağan değil ama duru bir film. Temposu, mekândaki hayat gibi yavaş. Hikâyesi yürek çarpıntısına yol açmıyor ama Kaplanoğlu hiçbir zaman hikâyeyi ön plana almamıştır. Buna karşılık karakterleri, görünen ve görünmeyen özellikleriyle, çok iyi çizilmiş, aynı derecede iyi de oynanmış. Saadet Işıl Aksoy, Selanik ve Antalya'da aldığı ödülleri hakediyor. Semih Kaplanoğlu ve Orçun Köksal'ın senaryoları, Naz Erayda'nın kostümleri ve sanat yönetimi, hele hele Özgür Eken'in görüntüleri de öyle. Buna karşılık, her zaman güvenilir bir oyuncu olan, burada da kusursuz bir performans sunan Nejat İşler ise, besbelli hakettiği bir ödülü alamamış diye dünüyorum.

Her şey bir yana sadece o şiirsellik için, annenin jeneriklerden önce semavi ülkeye gidişi için, çiçek saksılarında yeniden can bulan sevgili ölüler için bile görmeye değer... Semih Kaplanoğlu, çok sevdiğimiz bazı Avrupalı üstat yönetmenlerin filmleriyle rahatlıkla aşık atacak, sahiden ruha işleyen bir film yapmış.
Copyright Kaplan Film Production © 2009