News
Synopsis
Storyboard
Trailer
Director
Credits
Technical Info
Ödüller
Credits
Press
Photographs
Cannes
Awards
Vizyon
DVD
Angel's Fall
YUMURTA /BASINDAN


04/2008
YUMURTA
Charlotte Garson /Cahiers de Cinéma

'Yumurta' filminden, adına bakarak, mesela İran'da, Ebrahim Forouzech ve Abbas Kiorastami'nin ' Su küpü', ' Anahtar'ı, Mahmalbaf kardeşlerin 'Elma'sı ya da ' Defter'i gibi, merkezdeki bir sinematografik bir gramerin, nesne- konular etrafında eklemlenişi/telaffuzu tarzında bir yaklaşımı beklemek hatalı olurdu. Gündelik hayata ait iki rastlantıyla ortaya çıkan bu konu-nesne (bulunan ya da hayal edilen ve sonra ezilen bir kuş yumurtası ve avluda gelmesi beklenen tavuk yumurtası), burada, ölümün ötesinden, anneyle olan üstü örtülmüş ama korunmuş bir bağın, sahneye konulma programı ve teyidi olarak iş görmekte.

Bir erkeğin hayatını, farklı yaşlarda, kronolojik olarak geriye saran bir süreçte ele alacağı bildirilen üçlemenin bu ilk ayağında,
(Süt'ü bitirdi, Bal'ı hazırlamakta ), Semih Kaplanoğlu yavaşça ilerliyor. Film daha sonra kabuğunu kırıp yumurtadan çıkmasını beklediği, küçücük bir işaretin üzerinde sanki kuluçkaya yatıyor. Jenerik öncesinde objektife doğru yürüyen, ardından bakışlarını başka bir yola çevirip, oraya yönelen ve arkası dönük olarak planda giderek küçülen yaşlı bir kadını görüyoruz; daha sonra onun, telefonda bir aile dramını öğrenen filmin kahramanı Yusuf'un annesi olduğunu anlıyoruz. Öte yandan, bu kadın da, kendi tarafından geleceği hazırlamış, tohumunu ekmiş, uzun zaman önce İstanbul'a sürgün gitmiş oğlunun yokluğunda, ölmeden önce son bir dilekte bulunmuştur: Yusuf'un kendi elleriyle bir kurban kesmesi. Burada yönetmen için önemli olan bu dini törenin kendisi değil. Annenin istediği ateist oğluna imanı aktarmak değil, çok daha pragmatik ( yararcı) bir biçimde ve gizlice onun yuvada geçireceği süreyi uzatmak.

Dostu Nuri Bilge Ceylan'ı hatırlatan alan derinliği duygusuyla, Kaplanoğlu ' kökenlerine dönme'nin basmakalıplıklarından uzak duruyor. Uzak'ın iş aramak için gelmiş kaba köylü kuzenini soğuk bir şekilde karşılayan şehirlisini hatırlıyoruz; bu bir bakıma, geri dönmekten nefret edilen kasabaya, tam da o geri dönmediği için, kendisi ona gelen kasabaya 'geri dönüş'tü. Yumurta, sürgünün ruh durumuna farklı yaklaşıyor. Doğmuş olduğu şehirde kendini ne rahat ne de yabancı hisseden Yusuf, elektrikçi dükkanının yerini iyi hatırlar, tesadüfen rastladığı çocukluk arkadaşı ona bira ısmarlarken bir üçüncü arkadaşın hatırını sormayı ihmal etmez, ama bu minimum sosyalleşme asla tekrar buluşmaların duygusal boyutuna ulaşmaz. Kendisini, annesinin evinde karşılayan genç kıza gelince, onu yüzü yerine ensesinden geniş bir planda keşfeder ve ona kim olduğunu sormayı unutur.

Anıların peşinde koşmak yerine, Yusuf başka bir mekan haline dönüşmüş bu yerin geleneklerine ve zamanına kendini bırakır. Yumurta'nın güzelliği, en gündelik biçimlere bürünen bu giderek daha çok kendini bırakışı, belirginlikle anlatmasındadır. Berberde, traş olurken uyuyakalır ve kendisini geleneksel bir bıyıkla bulur. Kurbanı kesen kişi, kadraj dışında koçu kestiği zaman, Yusuf alnına sürülmüş koçun kanını silmeyi unutur. Aynı şekilde, genç kızı eşi sanan, bir yaşlı teyzeyi terslemez. Kaplanoğlu zaman zaman aşırı bir biçimde sessiz bir sinemaya kadar ilerlettiği bir tek plan ( plan sekans ) ve alt sunumlar hakimiyetiyle işlediği bu kabulleniş, filmin adının kendisine gebe olduğu bir zamansallığın bütün boyutlarıyla segilenişinden başka bir şey değil. Vaatkar ve ultra-sinematografik bir yaratım zamansallığının sergilenişi.

Copyright Kaplan Film Production © 2009